Uyanınca aklına gelen ilk düşünce "ölmek
istiyorum" olan kadın bunun nasıl da bir ritüel haline dönüştüğünü
düşünüyordu. Son günlerde hep aynı düşünce vardı. Zihni nasıl bu kadar
bulanıklaşmıştı? Hayat olanca hızıyla devam ediyordu ama sanki artık her şey
başkaydı, herkes yabancı. Sürekli kanayan bir yara pansumanla kaç gün, kaç
hafta, kaç ay dayanabilir?
Öyle ya, intihar sadece geride kalanlar için intihardır. Biliyordu
kadın, uzaklaşmalıydı derhal bu düşünceden ama her sabah ölüm düşüncesiyle
uyanan birinin düşüncelerine hükmetmesi de aykırıdır zaten yaşama. Sahi, yaşam
neydi?
Kadın düşünüyordu şimdi. Kim üzülürdü? Öyle
değil. Lafta değil. Cenazelerdeki kuru kalabalık değil. Samimiyetsizleri ve sırtlanları bir bir eledi zihninde. Bir elin parmaklarının bile
kalanları saymak için fazla geldiğini fark edince parmaklarını da kesmek
istedi. O rakam dörttü. Sadece dört. Dört kişi. Geride bıraktığı her 5 sene
için bir insan. Pek de iyi bir istatistik değil.
İki seçenek gördü önünde. Bunun bir sonu
olmalı, bu sabahlar yeniden bir anlam kazanmalıydı. Ya da öbür seçenek, şakakta
hissedilen soğuk metale rağmen ona daha sıcak gelen seçenek. Kadın ağlıyor, kadın kanıyor, kadın biliyordu. Sonun veya yeniden doğuşun müjdeleneceği o gün artık
çok yakındı.

Hiç yorum yok:
Yorum Gönder